Elbistan İlçesi kuzeyde Sivas ve Malatya İlleri,doğuda gene Malatya İli, güneyde Nurhak ve ekinözü, güneybatıda Göksun, batıda da Afşin İlçeleriye çevrilidir.
İlçe toprakları akarsularla(Cehan-Hurman-Söğütlü-Sarsap-Şerefli-Nergele) ve geniş bir çöküntü alanı ile bunu çevreleyen dağlardan oluşur. İlçe topraklarının kuzey kemsini Hezanlı Dağı (2283m),doğu ve güney doğu kemsini de Nurhak Dağı (3090m), kuzey doğu uzantıları engebelendirir. İlçenin alanının büyük bölümünü Türkiye’nin dördüncü büyük ovası olan Elbistan Ovası kaplar. Ova ile kuzey ve doğudaki dağlar arasında 1500- 2000 m yüksekliğinde platolar yer alır. Ceyhan ırmağının kolları ile parçalanmış bu platolar hayvancılık bakımından önem taşıyan çayırlarla kaplıdır.
İlçenin en önemli akarsuyu olan Ceyhan ırmağı, Elbistan’ın güneyinde Nurhak dağlarının uzantısı olan Yassı Dağ (1100m) eteklerinden Örtme Kaya denilen mağaranın oradan başlar, pınarbaşı kaynaklarını oluşturur. Aynı zamanda doğduğu andan itibaren nehir olma özelliği taşıyan ender nehirlerden biridir. İlçe şehir merkezini ikiye ayırtarak Akdenize doğru olan yolculuğuna başlar. Ceyhan’ı besleyen irili ufaklı çaylar...
ve dereler Elbistan Ovası’nda bir akarsu şebekesi oluştururlar.
EKONOMİ
İlçe ekonomisi tarıma dayalıdır. Elbistan Ovası, Kahramanmaraş ilinin en önemli bitkisel üretim alanlarından birisidir.Ovanın büyük bir bölümünde buğday ekilir.Yaygın olarak yetiştirilen bir başka tahıl da arpadır. Baklagiller ve sanayi bitkileri üretimi de önemlidir. Nohut v fasulye üretiminde Türkiye’nin başta gelen ovarlından birisidir.

İlçede üretilen sanayi bitkileri ise şeker pancarı ve ayçiçeğidir. Bağcılık ve sebzecilikte önem taşır.1970 sonrasında Elbistan Ovasında antepfıstığı yetiştirilmeye başlamıştır.Ayrıca önemli ölçüde elma ve kayısı da yetiştirilmektedir.
Elbistan’a bağlı köylerden yaklaşık yarısında halkın temel geçim kaynağı hayvancılıktır.1950’lerde bitkisel üretim alanlarının ortakların aleyhine genişlemesiyle belirgin bir gerileme sürecine giren hayvancılık 1970’lerden sonra yeniden canlanmaya başlamıştır. İlçede en çok koyun , dağlık yörelerde ise kıl keçisi ovada ise sığır yetiştirilir.
Elbistan ile Afşin ilçeleri arasında kalan geniş bir alanda düşük kalorili linyit yatakları vardır. Yaklaşık 100 km’lik bir alan yayılan bu yatakların toplam rezervi 1981 de 3 milyar 539 milyon ton olarak hesaplanmıştır.1984 de üretim geçen Türkiye’nin en önemli yatırımlarından biri ve en büyük termik santralı, yöreden çıkartılan linyitleri kullanarak enterkonekte sisteme katkıda bulunur.İlçe topraklarında bulunan demir yatakları rezervinin 5 milyon 232 bin tonu aşkın olduğu da saplanmıştır.
Termik santrallerinden başka önem taşıyan sanayi kuruluşu şeker fabrikasıdır.
TARİH

Sınırlı bir geçit veren dağlar arasında doğal bir kale özelliğinden dolayı Elbistan, tarih her döneminde önemli bir yerleşim alanı olmuştur. İlçe merkezinin kuzeyindeki İkizin Mağarasında Üst Paleolitik ve Neolitiklik çağlara tarihlenen buluntular ortaya çıkarılmıştır. Kentin 10 km kadar kuzeybatısındaki Kara höyük’te 1946-47 yıllarında Arkeolog Ordinaryüs Prof. Tahsin Özgüç ve ekibi tarafından yapılan bazı çalışmaları, yörenin Hititler, Asurlar, Frikyalılar, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklar, Osmanlılar, zamanında önemli bir yerleşim merkezi olduğunu ortaya koymuştur. Yöre Persler zamanında Kapadokya Büyük Satraplığı(Askeri Valilik) içinde yer almıştır.
Eski ve yeni tarih, coğrafya bilginleri, Elbistan dolaylarına “Yukarı Ceyhan Bölgesi” demektedirler. Ceyhan ve kolları buradan doğduğundan Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç,İslam yazarı Ahmet Bin Yahya, Yukarı Ceyhan Bölgesi olarak bugünkü Elbistan’ı göstermişlerdir. Ayrıca tarih yazarı Yahya Bin Antaki, Bizans İmparator’u Bazil’e karşı isyan eden kumandanları Bardas Faküs ve Bardas Seklarus’un isyanları anlatılırken, Yukarı Ceyhan’da toplandıklarını, burası Roma Bizans’ının Ablasta, dedikleri Elbistan’dır. Elbistan,Roma – Bizans devrinde Ablastan, Selçuklu devrinde Ablistan, Osmanlı devrinde Albıstan, diye tarihi kayıtlarda yazılmıştır. Günümüzde de yöre halkı Albıstan veya Elbistan demektedirler.
Mogol- İlhanlı Hükümdarı Hulagu Han ile Memlük Hükümdarı Malik–al Zahir Baybars,15 Nisan 1277 yılında Ablistan dedikleri bugünkü Elbistan’ın Kalfa çayırında savaşmışlar.Moğollar,tarihinin ikinci büyük yenilgilerini burada uğramışlardır.
Elbistan, Selçuklu ve Danişmenler arasında defalarca el değiştirmiştir. Bu yüzden çok istilalara ve yıkımlara maruz kaldığından, tarihi eserleri bir elin parmakları kadar azdır.

Oğuzların Bozok koluna mensup olan, Bayat, Avşar, Beydili Türkmenleri bu bölgeye gelerek Zeyneddin Karaca Bey, yönetiminde Dulkadırlı Bey’liğini kurdular. (1337-1522) Bu beylik devlet statüsünde 185 yıl hüküm sürdü.Elbistan,130 yıl bu devlete başkentlik yaptı. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, 1515 yılında Dulkadırlı Devletinin Beyi ve aynı zamanda dedesi olan Alaüddevle Bey, ile iki ordu Göksün ve Andırın arasındaki Ördekli mevkinde karşılaşırlar. Osmanlı galip gelir, Sinan Paşa, Alaüddevle Bey’in başını Yavuz Sultan Selim’e Göksun’da başını sunar. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman , döneminde 1522’de son verilerek. Maraş merkez olmak bir çok sancağı(vilayet) içine alarak Maraş Beylerbeyliği(Dulkadır Eyaleti) haline getirilmiştir. Birçok idari yapılanmalar neticesinde çok sayıda idari değişikliğe uğramıştır. En son 1867’de Maraş merkez, Elbistan, Andırın,Zeytun, Pazarcık olmak üzere toplam beş kazası vardı.
Maraş’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesi ile (22 Şubat 1919) Elbistan Kuvay-ı Milliye’nin merkezi olmuştur. Maraş Kurtuluş Harbi sırasında Maraş’ın yöneticileri Elbistan’a gelerek Elbistan’ı merkez yapmışlardır ve savaş buradan yönetilmiştir.
Tarihin her döneminde gerek saltanatını gerekse savaşlarını yaşayan Elbistan günümüze dek, yaşadığı her medeniyetten bir eser getirmiş, gördüğü her savaştan bir iz taşımıştır. Doğal güzelliklerin bitmek tükenmek bilmediği Elbistan’ın kültürü de anlatmakla bitmeyecek kadar doludur, zengindir.
ELBİSTAN OVASI
Bu ova, Kahramanmaraş İli’nin kuzeyinde, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin birbirine en çok yaklaştığı yerdedir. Yükseltisi 1100- 1200 m’dir. Düzlük ve yer yer alçak tepeliklerden oluşan ova elips biçimindedir.
Ova seviyesinde ki bu dağlar bol yağış almaktadır. Baharda karların erimesiyle ovaya inen akarsular kabarır ve ovanın güneyinde Ceyhan Nehrine karışır. Bunların başlıcaları, bir çok ve gür kaynak beslenen ve Ceyhan’a döküleceği yer yakınında, büyük bir akarsu görünümü alan Hurman Çayı ile kuzeydoğudaki Söğütlü Çay’ıdır. Ovaya güneyden bir çok gür kaynak iner.
Elbistan Ovası’nın uzunluğu 50 km. kuzey ve güney doğrultusunda eni ise 20 km’dir. Ova Binboğa , Nurhak,Berit, Engizek dağları arasında , bu dağlardan ortalama 1000- 1500 metre aşağıda çöküntü alanıdır. Karasal kuvaterner tortullar( alüvyonlar) ile kaplıdır. Çevresi türlü yapıdaki eosen, flişler, kretore tabakaları ve batısı permo-karbon katmanları, kristalin kalkerleri ve mermerlerden oluşmuş dağlarla, güneyi ise serpantin kütlelerinin geniş tuttuğu yükseltilerle çevrilidir.
Ayrıca Elbistan’ı şu dağlar çevrelemektedir. Batıda Binboğa (2935 m),kuzeyde Hezanlı (2283 m),güneydoğuda Nurhak (3090 m) ve güney batıda Berit (3054 m) dağlarıdır.Kenardaki dağların bazı uzantıları Elbistan kentinin gerisinde yükselen Kalker yapılı Şar dağında olduğu gibi ova içine doğru sokulur.
Biz,Mükrimin Halil Yinanç’a dayanarak ,tesbit edilen kadarıyla Elbistan isminin tarihi içinde geçirdiği evreleri ve telaffuzla belirlemekle yetinelim:
Urfa’lı tarihçi Matthieu ve diğer ermeni tarihçiler Ablasta,Süryani Mihail Ablastayn,Abu’l Farac B.ibri(Bar hebraeus)’nin Ablastin,Yakut Hemevi’nin Ablastayn I.Haçlı seferi tarihçisi Baudride Dol(1097 yılında)ile bir latin tarihçisi

Plastantia,Selçuklular tarihine dair eserler yazan müellifler ile XIV.ve XV.asırlar da İran tarihçileri Ablistan,XVI. Asırda itibaren –İbn.İyas adlı Arab terihçisi hariç
olmak üzere –(ki,bu tarihçi Abulustayn olarak yazmıştır). Bütün müellifler AblisTan ve ya Elbistan şeklinde yazmışlardır.
Malmafih,1465/1566 seneleri içinde Kudüs’e hacc etmeye giderken bu beldeye uğrayan Rus hacısı Bazil,yazıdğı seyehatname de Elbistan şeklinde yazılıp söylenen isim,yerli halk dilinde Ablistan ve Elbistan şekline dönüşmüştür. Bu gün de tahsilli olmayan –özellikle köylüler- Ablistan derken,diğer insanlar Elbistan demektedir.
Mesela,XVI.asrın başında,Dulkadiroğlulları Beylerinden Alauddevle Bozkurt
Beyi’nin vakıfnamelerinin tamamında Ablistan şeklinde yazılmıştır.Rivayetlerden,
“aslan yatağı” anlamında türetilmiş Alpistan ve “Bağlık ve bostanlık oluşundan “
türetilen Albostan ismlerinin aslı ve dayanağı olmadığı gibi,hiçbir eserde de bu
isimlere rastlanmamaktadır. Hele,İblistan şeklinde ki telaffuzun,hakaretten en iyimser yaklaşımla şakadan öte bir anlamının olmayacağı kesin olmakla beraber
İran tarihçilerinin yazdığı Albistan’ı eski harflerinin azizliğinden,biraz da cahil
İnsanımızın itinasız okuyuşundan,-hareke olmadığı için,baştaki elif harfi,hem-a-
Hem de –i-okunabileceğinden dolayı bu yanlış telafuz doğmuştur.
Elbistan,Eski ve orta çağlarda anılan ve Türkiye’nin dördüncü büyüklükteki ovasının içinde “Ceyhan Bölgesi”olarak adlandırılmıştır.Ovadaki Afşin,Hunu(Arıtaş) gibi Elbistan’ın da eski çağlaradn orta çağa intikal ettiği bir çok
Kayıtta mevcut olduğu gibi,höyüklerinde yapılan kazılardan ele geçen eserlerin
İncelenmesinde de kesin olarak anlaşılmıştır.Ortaçağ Ordunaryus..profösörü Mükremin Halil Yinanç ile tarihten öncesi çağlar hakkında söz sahibi H.Grothe ve
Prof.V.D.Osten’in tetkikleri ışığında,Elbistan ovasında var olan medeniyetler hakkında 1948 yılında Tahsin Özgüç,Dr.Nimet Özgüç yüksek mimar Lemi,Merey
Ve Burhan Tezcan’dan oluşan bir ekibin yapmış olduğu kısa araştırma ve sathi
Kazılar yörenin geçmişi hakkında önemli ip uçları yakalamış fakat,daha sonra bu kazılar devam ettirilmediği için-şimdilik- karanlığa terk edilmiştir. Bu araştırmala-
rın önemli bölümlerini şöyle özetlemek mümkündür:
Ovada,Osten’in gördüğü 21 höyükten başka 9 tane daha höyük tespit edilmiştir. Alınan örnekler incelendiğinde M:Ö.4000 yılının başından beri (6000yıl öncesi).Bölgenin yerleşim yeri olduğu ve bakır çağı,Hitit devri ile birinci binde (3000 yıl öncesi)mamur birer beldeyi temsil ettikleri anlaşılmıştır.
Daha kat’i bilgilerini ise, Karahöyük köyündeki, Tanır’ın Yassıhüyüğü’nde Kuşkayası yakınındaki tedevini ve İğde köyü’ndeki höyüklerin kazılması ile elde edileceği görülmüştür.
Ozanhöyük ‘te kalıntılar ve özellikle dikilitaşı incelediklerinde Anadolu’ da ender görülen kıymette bir anıt olduğu anlaşılır.Dağlarda sayısıs tümülüs fişi mezarlara rastlarlar,bunların çoğunun hazine arayacılarınca tahrip edildiğine şahit olunur.Bunların çoğu kemerli,tek yada çift odalı ve kubbeli olduğu belirlenir.
Domolar’la Başetepe köyleri arasındaki derin vadinin muazzam kayalıkları arasında üç yönünün tabi olarak tahkim edildiği bir kaleye rastlarlar.Yerli Anadolu tekniğiyle inşa edilen kale,sur,temel ve tünelleriyle çok ilginç bulunur.
Çavlıhan köyünde Emir Çavlı tarafından yaptırma büyük bir han harabesi incelenir,bugün bir taşının dahi kalmadığı hanın,gezi gününde,birçok odalarının
Köylüler tarafından ahır ve samanlık olarak kullanıldığı görülür.Karayöyük Köyü’nde kazı yapılır.Bu höyük 500muzunluğunda,300m genişliğinde ve 22m yüksekliğindedir.Şimdiki köyün bu höyük üzerine yerleşmiş olduğu toprağının gübre olarak kullanıldığı görülmüştür.Höyüğün bir kısmının tahrip edildiği ve bulunan çok kıymetli ve nadir antika eserlerin antika pazarına düştüğü bilinmek-tedir.Kazılıp eserlerin çıkarılması belki mümkündür,fakat,eski şehrin yeniden ihyasının mümkün olmadığı anlaşılır.
20X20 ebadında bir alan bir ayda kazılır.Üç kültür tabakasına rastlanır.Üstte(yakından uzağa doğru)Romalılar,ikinci katta Post Hitit çağına ait,en altta da Firigler’e ait çeşitli ve çok kıymetli eserler çıkarılır.En önemli eser olarak Hitit Hiyeroglifi ile yazılma bir kitabe (şimdi Ankara Etnoğrafya müzesinde)
çıkarılır. Kitabenin önünde bir kurban yalağı vardır. Kibabenin Anadolu’da bir eşine rastlanmadığı,yazıları ile Tanrı,şehir ve büyük kralların adlarının yazılı olması Elbistan Bölgesi’nin tarihi hakkında önemli bilgileri kapsadığı belirlenir. Kitrabe kaldırılınca Hitit dönemine ait üç oda evlerin ve kaldırımların çıktığı,koç biçiminde bir ryton,hiyeroglifi,hiyeroglifsiz mühürler,muhtelif süs aşyaları,hayvan heykelcikleri çanak çömlek,boğa adam kabartmaları;tunç kemik ve taş aletler ile sair eşyalar bulunduğu rapor edilir.
Karahöyük’teki bu büyük şehrin adı ve diğer özellikleri,henüz tesbit edilememiştir.Kazıların mutlaka yapılması ve bu tarih için çok önemli şehrin ortaya çıkarılması gerektiği vurgulanmıştır.Izgın Köyü’nde de bir hiyeroğlifli kitabenin bulunduğu ve köyde iki höyüğün mevcudiyeti ve bunlarında mutlaka,diğerleri gibi kazılması gerektiği zikredilmiştir.
Günümüzde de,Karahüyük,Burtu(Yapraklı),Izgın,Güvercinlik,Tepebeşı Mahallesi,çilingir çayırı gibi ğeniş bir alanda yapılan kaçak kazı yada inşaat çukurlarında çok kıymetli eserin bulunduğu,bunların kaçak olarak –belkide yurt dışınakaçırıldığı,Bir kısım bulutların kavgalara ve ölümlere yol açtığı bilinmektedir.
Buraya,”Halep Salnamesi”olarak bilinen ve bir kısmında Elbistan’dan bahseden tarihi vesika niteliğindeki eserden bir alıntı yapmak yerine olur.”...Elbistan’ın Kubat ve Kubat ve Kubat’a vaki Kuman’a (Koman )Belde-iKadimesinin yerinde yahut çok yakınında olduğu rivayet-i tarihindedir. Vaktiyle Elbistan’da bir mabet meşhur olup,derununda altıbin köhneye hüküm eden ve Kubat ve Kubat hükümdarları sülalesinden olan Re’isül-Köhne otururdu.”Bizce bu bahsedilen yerin Karahüyük Köyü altındaki şehrin olma ihtimali çok kuvvetlidir.
Elbistan’a altı saat mesafede,biri aslan diğeri de kaplan şeklinde karşılıklı iki adet cesim taşı olup bunların vaktiyle Arabistan ile Anadolu beyninde (arasında)
Hadd-i Fasıl (sınır arası)olduğu bilinmektedir ve üç saat mesafede yedi arşın tul ve iki arşın arzında asar-ı atik eden bie de dikilitaş vardır.”(Bu taşın olduğu yer
Şimdilik Doğan Köy’ dür.
Elbistan Bölgesinde,Hititlerin uzun zaman yerleşik kaldıkları ve bunların
Binboğa dağlarında bol miktarda gümüş madeni çıkararak bunlardan kapkacak
anlaşılmaktadır.
Hititlerden sonra,Akatlar, Sümerler Asuriler, İranlılar ( kısa dönem ) , Meko-donyalılar ( iki Elbistan ovasında eski eserlerin bir çoğuda Mekodonyalılara aittir)
hakim olmuşlardır. Mekodonlar ‘ın hükümdarı Büyük İskender ile kendisine isyan ederek bağımsızlık ilan eden general Antigon arasında büyük bir muharebe bu ovada ceryan etmiştir
Sonra bu bölgede selefkiyam( kurucusu Selefküs’tür ) devletinin izlerini izlerini görüyoruz. Ancak Selefküs’ün ölümünden (M.Ö. 875 ) sonra , haneden taht kavgasıyla birbirine düşmüş, ülke sürekli Romalıların baskınına maruz Kalmıştır.Bu karışıktan dolayı baskın,ölüm,açlık,v.s bıkan yöre halkı Ermeni Kralı
Bikran’ı yardıma çağırmıştır.Fakat Ermeniler eskiden daha zalim çıkarak birsüre halkı inim inim inletmiştir.
İddia edildiği gibi,Ermeniler,Doğu Anadolu’nun eskiden beri sahipleri olmayıp sonradan gelip yerleşmişler ve Romalılar’ın desteği ile yurt edinip çoğalmışlardır. Buraların bilinen en eski sahipleri,Turan-i (Türk)kavminden olan,Hititlerdir...Zaten Ermeniler hiçbir zaman devlet kuramamışlar. Romalılara bağlı prenslikler halinde kimi yerler de hüküm sürmüşlerdir.Elbistan’da da fazla kalamayıp,Romalılar,Genaral Lulerlas sayesinde bu havaliyi işgal etmişlerdir.(M.
Ö.214).

Romalılar’ın meşhur imparatoru Sezar, Mısırı fethettikten sonra, isyan ederek Kapadokya (bu günkü çorum, Yozgat, Sivas ,Malatya , Kayseri,Nevşehir, Kırşehir,Nigde; Aksaray illeriyle Amasya,Tokat,Kahramanmaraş,Adana ve Konya’nın bir kısmının adı) yı işgal eden genaral Pompe’nin oğlu Farnak’ı ortadan kaldırmak için Mısır dan Suriye ye ve Anadolu nun en kestirme yol olan
Elbistan yolundan geçmiştir. O zaman Kilikya dan ( çukurova) Kapadokya ya geçeçek bir ordu için tek yol bu yoldur. Böylece Elbistan’ın ve ovanın tarih boyunca bütün devletler tarafından neden dikkate alındığı ve geçirmek için yüzbinlerce insanın ölümüne rağmen vazgeçilmeden niçin mücadele edildiği daha iyi anlaşılmaktadır.
Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı Roma olarak bölündükten sonra, bütün Anadolu gibi bu havalide Bizanslılar’ın eline geçmiştir.
Bu ara (M.S.441 ) yılında bütün Anadolu ‘yu bir sel gibi istila ederek Avrupa ya giden Atilla nın ordusu, Elbistan’ıda yakıp kavurmuştur.İslam ile müşereef olup birde devlet kuran Araplar’da,kendilerine has-burada-devlet kurmadılarsa da bir çok bölgeleri işgal etmişler,hatta İstanbul Boğazı’nı kadar dayanmışlardı.ama yukarıda belirtildiği gibi,Elbistan’daki Aslan ve Kaplan’dan oluşan iki heykel arası sınır kabul edilmiştir.
Elbistan Ovası,gerek doğrudan doğruya Darbal-Hadas (bugünkü Göynük Geçidi)’ten Orta Anadolu’ya gerekse Malatya’dan Kayseri’ye yapılmakta olan akınların sürekli uğrağı idi.Hele Malatya’nın Bizanslıların eline geçmesinden sonra,orduların tek geçidi Elbistan ovası olmuştur. Ovanın 3000 m ye varan yüksek dağlarla çevrilmiş olması ve her taraftan geçilmesi çok zor derin ve zor geçitler ve boğazlarla kapalı bulunması burasını daima bir isyan ve ihtilal merkezi yapmaya elverişli kılmıştır. Bu sebeplerden Elbistan Bölgesi baskınların ve akınların ilk uğrak yeri olmuş,dolayısıyla en çok tahribe uğrayan bölgelerin başında gelmiştir. Sürekli bütün medeniyetlerin ilgi odağı olmasına ve yerleşim yeri olarak seçilmesin rağmen,günümüze tarihi bir şehrin veya harabesinin intikali mümkün olmamıştır. Otuzun üzerinde Höyüklerinde kazı ile açılıp ortaya çıkarılmadığından,tarihi şöhretine zıt olarak,geçmişini belgeleyecek kalıntılar bakımından fakirliği sürmektedir...Bu durum,ciddi kazıların yapılmasına ve çıkarılacak eserlerle birlikte daha önce çıkarılmış eserlerinde sergileneceği “Elbistan Bölgesi Medeniyetleri Müzesi”ne de ne kadar ihtiyaç duyulduğunun göstergesidir.
İmparator Romanos Diogenis’in,Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Alparslan’a esir düşmasini fırsat bilen Bizanslı Komutan Filoratos 1072-1073’te Anadolu’nun bir kısmı ile birlikte Elbistan’ı da ele geçirmiştir.1085’te birçok defa Müslüman Türk gazilerinin fethetmek için uğraştığı Elbistan Bölgesi,nihayet Anadolu Fatihi Kurtalmış oğlu Sülayman Şah’ın komutalarında Emir Buldacı tarafından fethedilmiş ve Müslüman Türk’ün hakimiyetine açılmıştır.Tarihten hemen sora Elbistan feodal bir emanet olarak,Anadolu Sultanı Süleyman Şah’a bağlanmıştır.
1097-1098’de Haçlı Ordusu bölgeyi yeniden Türk’lerin elinden alarak hakimiyetini Bizanslı Şovelye Piered’Aulps’a vermişse de çok sürmeden Türkler yeniden almıştır.
1032’te bölge yeniden Frankların düşmüştür.Franklar yöre halkına o kadar zulmeder ki Urfalı tarihçi Matthieu”Elbistan ve Havalisini Franklar tahrip ederek insandan hali (bo,tenha9bırakmışlardır.”demek zorunda kalmıştır.Buna rağmen kalan yöre halkı Türkler’e müracat ederek kurtarılmalarını istemiştir,bunun üzerine ;
1105’te Sultan I.Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra,Türkler arasında çıkan ayrılıklardan faydalanan Antakya Prensi Tanere de Elbistan’ı zapt etmiş ise de 1111 ‘de Malatya hükümdarı Malik Tuğrul Arslan’ın atabeyi (Lalası) il Arslan tarafından geri alınmıştır.
1114’te meydana gelen büyük bir depremle Elbistan’ın tamamen harap olduğu o devrin Ermeni tarihçisi Sempad kaydetmiştir.
1124 senesi sonunda,Mlatya’nın Emirgazi Bin Danişmend tarafından zaptından sonra Elbistan ve havalisi Danişmentlilein eline geçmiştir.(ki,Elbistan’ın
yetişdiği ilim adamlarından Pr.Dr.Refet Yinanç’ında Dulkadir Beyliği adlı eserinde belirttiği gibi,bugünkü çarşı camiinin Danişmendlilerin yaptırmış olduğu ihtimali çok kuvvetlidir.
1137’de Danişmend hükümdarı Melik Muhammet,kardeşi aynı Davla’nın elinden Elbistan ve Ceyhan kazasını almış ve onu memleketinden kovmuştur.
1143’te Melik Muhammed’in ölümünden sonra,kardeşi Ayal –Davla Elbistan ve havalesine yeniden hakim olmuşsa da 1343-1344 ‘te Selçuklu Sultanı Mesut (Kılıç Arslan’ın oğlu tekrar almış ve oğlu II.Kılıç Arslan’ı vali tayin etmiştir.
1155’te II.Kılıç Arslan tahta çıktıktan sonra merkezi Elbistan’ı olan Yukarı Ceyhan havarisi Selçuklularda,Danişmendliler arasında mücadele sahası haline gelmiştir.
1156’da Danişmendli hükümdarı Yağıbasan,Bizans imparatoru ile ittifak yapmasına rağmen II.Kılıç Arslan’ı yenerek bu havaliyi zapt etmiş ve 70.000 kadar Hristiyan eseri birlikte görülmüştür.Yapılan antlaşma aile havali Yağıbasan’a bırakılmıştır.
1164’te,Yağıbasan’ın ölümü ile Danişmendli Devletinde gelen fetret (geçi,ş,boşluk,kesilme)ten faydalanan Elbistan Valisi Emir Mahmut Bin Mehdi,bağımsız olarak hükümdarlığını ilan etmiş ise de çok sürmede bölgeyi yeniden II.Kılıç Arslan fethetmiştir.
Sultan Kılıç Arslan Elbistan Valiliğine oğlu Mügisiddin Tuğrul’u getirmiştir.Sonrada Darende,Kayseri,Zamantı,Sivas ve Malatya’yı alarak Danişmenliler ‘ i sona erdirmiştir.
Tuğrul Şah,babasının yaşlılığından istifade edere, Elbistan ve havalisinde hükümdarlığını ilan etmiş; O’nun ölümünden sonrada birbirlerine düşen kardeşlerinden bazen berikini,bazen ötekini tutarak hatta Ermeni baronu (sonra Kral olacak) Leyfon ile dostluk ve ittifak kurarak kendisine destek sağlamıştır.
Böylece uzun süre bu havalide hükümdar olarak kalmayı bilmiştir.Ağabeyi II.Süleyman Şah,Anadolu birliğini sağlayıp,diğer kardeşlerini kovarak veya öldürerek hakimiyeti ele geçirmiş ama,Tuğrul Şah’a dokunmamıştır.Tugrul Şah’da ağabeyine itaat ederek,adeta O’nun varisi gibi hareket etmiştir,hatta bütün seferlerinden yardımcı olmuştur.(1201’de Güreistan’a sefer eden Süleyman Şah yolda Erzurum’u Saltukoğlu Melikşah’ın elinden alıp buranın yönetimini kardeşi Tuğrul Şah’a vermiş;buna mukabil olarak Elbistan ve havalisini elinden alarak doğrudan doruya merkeze bağlı bir vilayet yapmıştır.
Bundan sonra bütün XIII.asır boyunc Elbistan ,Payitaht(başkent)olan Konya’da tayin veya azdedilen valiler tarafından idare edilmiştir.
Bu valilerin hepsini tespit etmek mümkün olmamıştır. Bir kısmı şunlardır:
1.Hüsameddin Yusuf ; Bugünkü emir Yusuf mezra bu vali adına nispetle kurulmuştur.
2.Emir İlyas ; Emir İlyas Köyü bu vali adına kurulmuştur.
3.Mübariziddin Çavlı ; Adına bu günkü Çavlıhan Köyü teşekkür etmişti,Çavlıhan da bir han yaptırdığı kayıtlıdır.
Elbistan Ulu camiinde bu vali tarafından yaptırıldığı camiinin kapısı üzerindeki kitabeden anlaşılıyorsa da,yapılan çeşitli araştırmalar,bu kitabenin şimdiki camiinin değil,bundan önce aynı yerde var olan ve Şah İsmail tarafında yıkılan camiinin olduğu ; XVI.asrın başında,bölgede hüküm süren Dulkadir beyliğinin son beyi Şeyh Suvaroğlu Ali Bey tarafından şimdiki camiin yapılarak,eski kitabenin geçmişe saygı babında yine yerine konulduğu tezinin güç kazandığını ortaya çıkarmıştır.
4.Emir Kamaraddin ; Adıyaman ili Elbistan arasındaki yol üzerinde derbend
geçidi ağzına bir han yaptırmış ise de bugün haraptır.
5.Emir Falakaddin Halil.
6.Emir Alamettin
7.Emir Seyfettin Ebu Bekir Candar.Bu asrın ortalarına kadar harap olarak var olan,fakat bu gün tamamen kaybolan “CandargaziTürbesi” bu amire aittir.Türbe Candargazi’nin oğlu Bedreddin Kuş tarafından yaptırılmıştır.
Candargazi,oğlu Bedrettin Kuş ile birlikte,bağlı olduğu Selçuklular’a isyan ederek Mısır Sultanı Baybaras’ın tarafını tutmuş ve O’nunla birlikte 1277 ‘de Anadolunun içlerine yapılan seferlere katılarak tahrip ve kıltallerine ortak olmuştur.Zannedildiği gibi türbesi Evliyadan biri olduğu için yapılmış değildir...
1337’de Dulkadir Beyliği kuruluncaya kadar Elbistan ve havarisi çeşitli olaylarına isyanların ve savaşların yaşandığı bir bölge oldu,Selçukluların, İlhanlıların,Moğolların ve Kıkrya (Çukuraya) Ermenilerin dönem dönem akınlarına uğrayıp Kıtallerine ve yağmalamalarına sahne oldu,Selçuklular’ın etkisinin azalmasını diğerleri fırsat bilmiştir.
Türkler,eski Elbistan(şimdiki Karaelbistan)’ı terk ederek,Ceyhan nehrinin Pınarbaşı’nda çıkarak az sonra,bugünkü Tekke Köprüsü’nün 50 m.kadar yukarısında ikiye ayrılıp,Malatya caddesi istikametinde ve Şar dağı eteklerinde yeniden birleşmek sureti ile meydana getirdiği ada üzerine yeni bir mustahkem (bu adanın iç tarafı surlarla çevrili idi)bir şehir vücuda getirmişlerdir.Gerek Ermeniler’e ve gerek Suriye Haçlılar’ı ile diğer devletlere karşı,Anadolu’nun önemli bir müdafaa hattı olmak dolayısıyla Selçuklular devrinde mühim vilayetler-
den biri sayılıyor ve bu stratejisi itibari ile daima gözde olarak dikkatleri çekmeye devam ediyordu.
Eski Elbistan (Karaelbistan)’a gelince burası zaman ile iyice harap olmuştur. Asıl şehrin harabeleri,bugün köyde var olan hüyük’tedir.
XIII.asrın ilk çeyreği sonlarında,İlhanlıların bu bölgeye olan şiddetli baskısına dayanamayan Taraklı Oymağının Reisi Halil Bey,burasını zaptetmiş fakat ertesi yıl 1337 ‘de Dulkadirli oymağına mağlup olarak Elbistan’ı bırakmaya mecbur kalmıştır. Dulkadirliler’den Karaca Bey,merkezi Elbistan olan ve 185 yıl yaşayan bir beylik kurmuştur.
Daha önce beylik merkezleri olduğu için Ramazan oğulları Elbistan ve civarına yeniden hakim olmak istiyordu;Fakat Dulkadirliler’e yenilerek,terk etmek ve Çukurova’ya çekilmek zorunda kaldılar.
Selçuklular zamanından beri devam etmekte olan medrese,camii,tekke,za-viye ,daruşşifa gibi eserlere Dulkadirlerde yenilerini ekleyerek burasını bir ilim merkezi haline çevirmişlerdi. Elbistan’dan bütün Suriye ve Mısır ülkelerinde kendini tanıtacak derecede değerli bazı alimler çıkmıştır. 1374 ‘te Suriye’de vefat eden ve Hanefi fıkhını hükümlerine dair kıymetli bir eser yazan Selehaddin
Hızır Bin Şihabeddin Ömer bunların en meşhurdur.
Dulkadir Beyliği
Orta Asya’dan gelerek,XIII.asrın sonlarında Halep ve Antep arasındaki bölgelere yerleşen Bozok Türkmenleri,bazzen Memluk kumandanları emrinde kuzeye doğru,bazen de kendi başlarına Çukur ovadaki Ermeniler ile Moğol hakimiyeti altındaki Anadolu içlerine kadar akın yapıyorlardı.Böylece Türkmenler,
Antep’ten Elbistan’a kadar olan bölgeyi ele geçirerek kendilerine yurt
edinmişlerdi. Bu Türkmenlerde çoğu ,Antakya’dan başlayıp kuzey doğu yönünde
Maraş’a kadar uzanan Amanos dağlarının Doğu vadilerinde kışlıyor,yaz gelince de daha kuzeydeki Binboğalar, Berit, Nurhak, Akçadağ, ve Tokma ile çevrili havzadaki yaylalara çıkıyorlardı işte bu Türkmenlerden olan Bozok ve ağaçeri Türkmenlerinin bir kısmı,Anadolu da Moğol hakimiyeti çökerken Zeyneddin Karacabey etrafına toplanmaya başladılar.
1337’den 1522’ye kadar 185 yıl devam eden Dulkadir Beyliği,Güney doğu’dan .ve Kuzey Doğu’dan Meluk Sultanlığı,Güney Batı’dan Memluklere bağlı Ramazan oğulları, Kuzey’den Eretna oğulları ve Kadı Burhaneddin Krallığı
ve 1398’den itibaren Osmanlı Devleti ile sınırlanmıştı.
En geniş şekli ile 100.000 km kare kadar bir alana yayılmıştı.Elbistan merkez olmak üzere,Maraş,Elazığ,Kayseri,Antep,Diyarbakır,Malatya arasında hüküm sürmüştü. Hatta,zaman zaman Amik Ovası’nı,Tarsus!a kadar Çukurova’nın bir kısmını,Kozan,Kadirrli,Tufanbeyli’den,yukarılara Kırşehir’e uzanan bölgelerde hakimiyeti altına almıştı.Başkent Elbistan iken,Şah İsmail’in bu kenti tahrip etmesinde sonra, merkez Maraş’a nakledilmişti ki 8 yıl sonra 1515’de Şahsuvaroğlu Ali Bey taht şeyhi olarak yeniden Elbistan!ı seçmişti.
Beylik Memluklulara tabii olarak teşekkül etti;fakat 2.9.1399’da Yıldırım Bayezıt’ın Elbistan’a girmesiyle ,12.6.1515’e kadar yüz on alt yıl ,dokuz ay, on gün müddetle devam edecek Osmanlı tabiiyeti başladı.1515’den 1522’ye kadar ise Osmanlı mülki şeklinde addediliyordu.
Osmanlı tabiiyeti sırasında,Memluklular,Dulkadirli Beyliği üzerinde sürekli hak iddia etmiş ve bunun sonucu olarak da Dulkadirli-Memluk ve Osmanlı-Memluk arasında çeşitli kanlı savaşlar olmuştur. Bu savaşlara Dulkadirli Beylerinin bazılarının yanlı ve kaypakça tutumları da olmuştur. Kudretli olan Türk
Prensleri olan Dulkadiroğlulları ,Osmallılarl’a sıkı bağ ve akrabalık kuran önemli bir hanedan olarak tescil edilmiştir. Soyları günümüze kadar gelmiştir.
Dulkadiroğulları XVI.-XVII.asırda Osmanlı rejiminde Osmanlı hanedanı,asil
(doğuştan soylu) kabul edilen üç Türk ailesinden biri olmakla devam etti.Diğerleri;
Giraylar (Kırım Hanları )ve İsfendiyaroğulları’dır-ki bu dört ailenin mensupları için “cenapları “hitabı yazıldı.
Dulkadirlibeyliğinin konumu Osmanlı,Memluk,İran İmparatorluklarının oluşturduğu üçgende bulunması,stratejik önemini arttırmış tampon bir bölge olarak faydalanmak amacıyla,bir yandan nüfus sağlamak için çalışırken,diğer yandan da çeşitli akrabalık kurmak suretiyle yakınlık kurmaya gayret etmiştir.
Bu,Elbistan tarihi bakımında önemli olan akrabalıkların dikkate değer olanlarını şöyle sıralamak mümkündür.
1.(......?) Hatun : Dulkadirlilerin 3.beyinin kızıdır.Sivas ve çevresinde hüküm süren Rahatoğullarını Bey’i Aladdin Ali Beyle evlenmiştir.
2.(.....?) Hatun : Dulkadirlilerin 3.beyi Süli (sevli) beyin kızıdır,Kadı Burhaneddin Krallığının Kralı Kadı Burhanettin ile evlenmiş,oğulları Alaaddin Ali Zeynel Abidin babasının ölümünden sonra tahta çıkmıştır.Kadı Burhanettin’in birinci hanımından olan kızı Habibe Selçuk Hatunla da Burhaneddin’in kayınpe-
deri Şaban Süli (Sevli)Bey evlenmiştir.Diğer kızı Mısır Hatun’lada 4.Bey Nasrettin
Mehemt Bey evlenmiştir.
3.Devlet (Sultan) Hatun : Şaban Süli beyin kızıdır Yıldırım Bayezıt ile evlenmiştir.
4.Emine Hatun : 5.Bey Nasrettin Mehmet Bey’in .kızıdır.Yıldırım’ın oğlu,Osmanlı padişahı Çelebi I.Mehmet ile evlenmiştir. 1398-1443 yılları arasında yaşamış 1403’te evlenmiştir.II:Murat’ın annesi,dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet’in babaannesidir.
5. Nefise Hatun : Nasrettin Mehmet Bey’in kızıdır.Memluk emiri Cane Beyin ölümüyle dul kalınca .
6.Nefise Hatun : Memluk Sultanı Çakmakla –ısrarlı isteği üzerine-31 Mart 1140 tarihinde evlendi.
7. Alime Hatun : Bir Dulkadirli Beyinin kızıdır.II.Murat ile evlenmiştir. Fatih’in üvey annesidir.
8.Sitti Mükrime Hatun : Dulkadirlilerin 6.Beyi Süleyman Beyin kızıdır.15.12.
1449 ‘da kralların hükümdarların,beylerin ve bütün ileri gelenlerin katılmasıyla yapılan bir düğünle Fatih sultan Mehmet ile evlenmiştir.Çocuksuzdur.1467’de Edirne’de vefat etmiştir.
9.(......?) Süleyman Beyin kızıdır.Yine Memluk Sultanı Çakmak ile evlenmiştir. Böylece Fatih ile Çakmak bacanak olmuşlardır.1460’da Kahire’de vebadan ölmüştür.Sultan Çakmak’ın ölümü ile dul kalan bu Hatun,Memluk sultan2ı İnal’ın oğlu Muhammed ile evlenmiştir.
10. Ayşe Hatun : Dulkadirlilerin 9.beyi Alaüddevle Bozkurt’un kızıdır.1469’da II.Bayezıd ile evlenmiştir.Yavuz sultan Selim’in annesidir.Ayşe Hatun’da II.Murat’ın annesi emine Hatun gibi Osmanlı sarayında Valide Sultan olmuştur.1453’te Elbistan’da doğmuş,1515’te trapzon’da ölmüştür.
11.Benli Hatun : Alaüddevle’nin kızıdır.Şah İsmail talip olmuştur.Ona verilmemiş.Bu Hatun daha sonra Akkoyunlular’ın son hükümdarı Sultan Murat ile evlenmiştir.Yavuz’un teyzesidir.
12.(.....?) Alaüddevle’nin kızıdır.Ünlü Memluk kumandanı Emir Özbek’le evlenmiştir.
13.(......?) Alaüddevle’nin kızıdır.Yine Memluk’un tanınmış emirlerinden Emir Kayt Merk ile evlenmiştir.Dulkadir beylerinin şöyle sıralayabiliriz.
1.Zeynettin Ahmet Karaca Bey :Babası Hasan Dulkadirdir.Onunda babası Halil Beydir.13372den 1353 yılına kadar 17 yıl.
2.Garsüddin Halil Bey : Karaca Beyin oğludur.1353’ten 1386’ya kadar 12 yıl.
3.Şaban Süli(Sevli)Bey : Karaca Beyin oğludur.1386’dan 1398 ‘e kadar 12 yıl
4.Sadaka Bey : Selvi Beyin oğludur.(1398-1399)
5.Nasrettin Mehmet Bey : Halil Beyin oğludur.1399-1443 yıllarında 44yıl
6.Süleyman Bey : N.Mehmet Beyin oğludur.1443ten 1454 yılına kadar 11 yıl.
7.Melik Arslan Bey : Süleyman Beyin oğludur.1454’ten 1466’ya kadar 12 yıl
8.Şah Budak Bey : Süleyman Beyin oğludur.-Birinci olarak- 1466’dan 14682e kadar iki yıl .
9.Şah Suar Bey :Süleyman Beyin oğludur.1468’den 1472’ye kadar 4 yıl.
10.Sah Budak bey : -II:Defa –1472’de 1480’e kadar 8 yıl.
11.Alaüddevle Bozkurt Bey : Süleyman Beyin oğludur.1480’den 1515 yılına kadar 35 yıl
12.Ali Bey : Şah Suer Beyin oğludur.1515’den 1422’ye kadar 7 yıl beylik yapmıştır.

/> Diğer bir rivayete görede; şah İsmail osmanlı hükümdarın izin alarak Elbistan şehrini yerle bir etmiştir... Alauddin devle bey başkenti maraşa taşımıştır... 1515 Ali bey başkenti Elbistana taşimiş, büyük imar faliyetine girişmişsede imar yarım kalmıştır...Dulkadır devleti osmanlıya katıldıktan sonra; yerine kanuni sultan süleyman tarafından 1531 2de dulkadır eyaleti kurulmuş, yeni eyaletin merkezi maraş şehri olmuştur... Böylece Elbistan tarihi karanlığa gömülmüştür. 1839 Tanzimat dönemine kadar Elbistan önemsiz bir kaza olarak maraşa'a bağlılığını devam etirmiştir...
1866 yapılan bir idari düzenleme sırasında lağvedilerek sancak haline getirilerek, halep eyaletine bağlanmış, ikinci meşriyetten sonra bağımsız sancak, Elbistan'da bu sancak içerisinde müsemillik olmuş ve daha sonra müdürlüğe ve Cumhuriyetle birlikte Elbistanda kaymakamlığa dönüştürülerek maraş iline bağlı ilçe haline ve halen de ilçelik vasfı devam etmektedir...
|
|
|
|
Ortalama Puan: 4.24
Toplam Oy: 37

|
|
|
|
|
|